Özetleyen: MUROD ABDIKHALIKOV[1]
Elimizdeki kitap, İslam Hukuku ve İktisat Tarihi üzerine çalışmaları ile tanılan Prof. Dr. Cengiz Kallek’in son eseri olan Sosyal Servet: İslam’da Yönetim-Piyasa İlişkisi isimli çalışması, doktora tezinin çeşitli ilavelerle zenginleştirilmiş hâlidir. Prof. Dr. Ahmet Tabakoğlu Hoca’nın danışmanlığında, Marmara Üniversitesi İktisat Tarihi Bilim Dalı’nda hazırlanan bu tez çalışması, yazar tarafından yeniden düzenlenmiş ve belli başlıkların içeriği zenginleştirilerek ilk defa 1997 yılında Asr-ı Saadette Yönetim-Piyasa İlişkisi adıyla İz Yayıncılık tarafından yayımlanmıştır. Klasik Yayınları tarafından yapılan ilk basımı ise uzunca bir aradan sonra 2015 yılında gerçekleşmiştir. Eser, 2018 yılında “İKAM İslam İktisadına Katkı Ödülü”ne layık görülmüştür.
Cengiz Kallek, bu eseriyle Hz. Peygamber (a.s.) ve Hulefa-i Raşidîn döneminde temelleri atılan iktisadi sistemi derinlemesine incelemeyi, tarihî uygulamayı merkeze alarak ortaya koymayı ve böylece günümüzde İslam iktisadı alanında yapılacak teorik çalışmalara tarihî açıdan ışık tutmayı amaçlamıştır. Teorik bilgiden ziyade Hz. Peygamber ve Hulefâ-yi Râşidîn döneminden somut olaylar ve uygulamalar, kaynaklardan tespit edilerek okuyucunun dikkatine sunulmuştur. Bu açıdan eser, yazarın daha önce kaleme aldığı Hz. Peygamber Döneminde Devlet ve Piyasa (1992) adlı çalışmasını da kapsar niteliktedir.
Yazar, Önsöz’üne tarihî tecrübeyi küçümseyip göz ardı etmenin de tarihi birebir yeniden inşa etmeye çalışmanın da yanlışlığına dikkat çekerek, ekonomik sistemi eleştirirken önce Batı ile İslam medeniyeti arasındaki temel farkları açıklayarak etkileyici bir giriş yapmıştır. Tarihi inkâr ya da yüceltmek yerine tarihî gerçekleri olduğu gibi ortaya koymak ve bunların ışığında günümüz meselelerine çözümler üretmek gerekmektedir. Bu amaçla, İslam iktisadının kuruluş ve gelişim dönemlerini oluşturan Hz. Peygamber ve Hulefâ-yi Râşidîn devirlerinin sağlıklı bir biçimde ortaya konulması zorunludur. Zira bu dönemler, İslam toplumunun müesseselerinin temellerinin atıldığı ve kurumsallaştığı yıllardır. Öyle ki kısa sürede dönemin iki süper gücünden birisi olan Sâsâniler ortadan kaldırılmış ve Bizans’la rekabet edilebilecek hâle gelinmiştir (s. v).
Yazar, yapılan çalışmanın önemli bir kısıtına ve zorluğuna dikkat çekmektedir: Asr-ı Saâdet’teki ekonomi ve piyasayla ilgili tarihî bilgiler, kaynaklarda hem az hem de dağınık vaziyettedir. Tarihî kaynaklar daha ziyade yaşanan askerî-siyasi olaylara yoğunlaşmış, dönemin iktisadi şartlarıyla ilgili bilgi ve tahlillere çok daha az yer vermiştir. Sadece Hz. Ömer devri, devletin kurumsallaştığı ve iç karışıklığın olmadığı on yıllık uzun bir dönem olması itibarıyla malzemenin biraz daha bol olduğu bir dönemdir (s. vi).
Eser; İki ana bölüm, sonuç, dört ek ve dizinden oluşmakta, birinci bölümde İslam iktisadı için piyasaya ait kavramları açıkladıktan sonra ikinci bölümde devletin piyasayı nasıl yönettiğini ve denetlediğini incelemiştir.
Kitabın Giriş bölümünü, yazarın 1996 tarihli “Hilafet ve İktisat: Usul Üzerine” makalesinin düzenlenmiş hâli teşkil etmektedir. Burada, insanoğlunun yeryüzüne halife olma serüveni çok ilginç bir bakış açısından anlatılmaktadır. Kanaatimizce bu Giriş kısmı, her iktisatçının okuyup istifade edeceği orijinal bir muhtevaya ve modern iktisadi varsayımlara yönelik eleştirel bir bakış açısına sahiptir. Bu Giriş’in, kitabın sonraki bölümleriyle doğrudan bağlantılı olmadığı ve bağımsız olarak da okunabileceğini söylemek mümkündür.
Eser birinci bölümde piyasalar üzerine derinleşirken riba, karaborsacılık, haksız iktisap gibi alt başlıklar için Kur’an ayetlerini ve hadisleri referans göstermeye dikkat etmiştir.
Sermaye piyasası başlığı altında, önce para konusu ele alınmıştır. Dönemin para politikasının, beytülmâlin rezervlerini en aza indirerek tedavüldeki para miktarını azami seviyeye çıkardığı görülmektedir. Böylece para ekonomisine geçiş hızlandıysa da arzın talebi karşılayamadığı dönemlerde, fiyatlarda aşırı yükselmeler de meydana gelmiştir (s. 33). Para ile doğrudan bağlantılı diğer bir konu, ribâdır. Ribânın tanımı, tarihçesi, çeşitleri ve devletin ribâ yasağının ihlal edilmemesi için aldığı tedbirler ve yayınladığı genelgeler üzerinde durulmuştur (ss. 37-50). Kallek, çeşitli rivayetlerin analizi sonucunda, ribâ yasağının Hicret’in daha ilk yıllarında devreye girdiği kanaatine ulaşmıştır (s. 40).
Daha sonra birer finans kurumu olarak beytülmâl, sarraf ve tüccarların Asr-ı Saâdet’teki rollerine yer verilmiş, dönemin faizsiz finans yöntemleri incelenmiş nihayet bu dönemde meydana gelen servet birikimi ele alınmıştır. Servet birikimi bağlamında Maxime Rodinson’un İslam toplumlarının da kapitalistik ve faizci oldukları yönündeki iddiası da irdelenmiştir. İncelenen zaman dilimi itibarıyla bakıldığında, faiz konusunda tavizsiz bir yasak uygulandığı ve sahabenin infak konusunda son derece cömert olduğuna dikkat çekilerek bu iddianın yanlış olduğu ifade edilmiştir (ss. 60-62).
Kitaba ismini de veren “Sosyal Servet” kavramını bugün kapitalist düzen içindeki şirketler tarafından yürütülmeye çalışılan sosyal sorumluluk projeleriyle kıyaslamak doğru olacaktır. Bir tarafta devlet ile müteşebbis arasındaki iş birliği ve dayanışma ile ortaya çıkan herkese ait servet, diğer tarafta ise kalıplaşmış sınıflar arası ayrımın getirdiği suçluluk psikolojisiyle hayata geçirilmiş sosyal sorumluluk projeleri bugünkü düşünce farklılığını açıklamaktadır. Yazar kitabında özetle, sosyal servet kavramını İslam felsefesine dayandırarak servetin devlet veya birey ayrımı gözetmeksizin herkese ait olması gerektiğini vurgulamıştır (s. 63).
Birinci bölümde ele alınan diğer ilginç bir konu ise haksız iktisap neticesinde uygulanan müsadere (mala el koyma), imha ve para cezası gibi mali cezalardır. Asr-ı Saâdet’te devlet özellikle de mali işlerden sorumlu memurlarını yakın takipte tutmuş ve denetlemiş, servetinde orantısız artış görülenlerin mallarının yarısına veya tamamına el koymuştur. Özellikle Hz. Ömer ve Hz. Ali’nin, yakınlıkları sebebiyle ayrıcalıklar elde edebilecekleri endişesiyle mali konularda kendi akrabalarına karşı çok daha katı davranmaları, günümüz açısından önemli mesajlar barındırmaktadır (ss. 67-71).
Bir sonraki başlık olan toprak piyasası, yazarın 1997 yılında yayınladığı konuyla ilgili İngilizce makalenin (Real Estate Market in ‘Asr al-Sa’adah’) yeniden düzenlenmiş çevirisinden oluşmaktadır. Bu başlık altında, emlak piyasasının teşekkül ve işleyişini etkileyen unsurlara yer verilmiştir. Bu unsurlar, toprak mülkiyetinin dayandığı itikadi temel olan ‘mülkün emânet oluşu’ndan başlanarak, iktisadi yapı, nüfus dağılımı, vergi boyutu, beklenti kaynaklı değer artışı, doğrudan/dolaylı talep ve endeksleme başlıkları altında ele alınmıştır. Emlak ve yatırım bağlamında araziler, malikâneler, sosyal donatı alanları (mescit, aşevi vb.), konutlar ve su kaynaklarına dair detay bilgilere yer verilmektedir (ss. 84-94).
Üretim faktörlerinin son başlığı olan emek konusunda, emek piyasasının yapısı tahlil edilmiştir. Burada özellikle Hulefâ-yi Râşidîn döneminde her sektörde yoğun şekilde köle emeğinden faydalanıldığı hatta fetihlerin getirdiği ekonomik refahla birlikte sahabenin ticaretlerinin bizzat başında bulunmak yerine ticareti büyük oranda köle ve azatlıları eliyle yürüttükleri dikkat çekmektedir (ss. 96-98).
Birinci Bölüm’ün ikinci ana başlığı olan mal piyasası ise karaborsacılık, kabzdan önce satış ve aracılık ile narh uygulamasını kapsamaktadır. Narh kısaca devlet tarafından belli mal ve hizmetlerde tavan fiyat uygulaması olarak ifade edilebilir. Yazar, fiyatların serbest piyasada oluşmasının asıl olduğu ve devletin ancak karaborsa gibi sebeple aşırı kazanç tehlikesi oluşması durumunda piyasa ve fiyatlara müdahale etmesi gerektiğine dikkat çekmektedir (s. 127).
İkinci Bölüm’de piyasaya müdahaleyi gerçekleştiren devlet organı olan hisbe kurumu ele alınmıştır. İktisadi bağımsızlığın önemini gayet iyi bilen Hz. Peygamber (s.a.v), ticaret konusunda çok sayıda düzenleme yapmış, tüccar ve girişimcileri koruyup desteklemek için birçok tedbir almıştır. Pazarların kurulacağı yerlerin belirlenmesi de dâhil olmak üzere pazarların düzeninin sağlanması ve denetimi, hisbe teşkilatının görevidir. İlk muhtesip olarak kabul edilen Hz. Peygamber (s.a.v) de bizzat pazarı denetlemiştir (s. 142).
İslamiyet’in tüccara bakış açısını belki de en güzel açıklayan Hz. Peygamber’e ait şu hadistir: “Kim Müslümanların beldelerinden birine yiyecek [maddesi] getirir ve cari fiyattan satarsa şehid sevabı alır.” Yazar ayrı başlıklar altında fiyat denetimi, serbest rekabetin temini ve haksız rekabetin önlenmesi gibi günümüzde de tartışılan birçok konu hakkında İslam tarihinin ilk yıllarındaki uygulamaları yaşanan olaylar üzerinden paylaşmıştır. Buna ek olarak, haram kılınmış malların ticaretinin önlenmesi hakkında Hulefa-i Raşidîn tarafından çok sıkı tedbirler alındığını ve çeşitli yaptırımlarla ticaretin düzenlendiği yazar tarafından detaylı bir şekilde ele alınmıştır.
Eserin sonunda dört adet ek bulunmaktadır:
Ek 1’de (ss. 165-172) Hz. Peygamber ve Hulefâ-yi Râşidîn dönemindeki bazı malların kaynaklarda tespit edilebilen fiyatları dönemlere ayrılarak verilmiştir. Bu veriler çok detaylı olmasa da fiyat değişimlerine dair bir fikir vermesi açısından faydalıdır.
Tek sayfa hâlindeki Ek 2’de (s. 173) Asr-ı Saâdet’in ölçü ve para birimlerinin günümüz ölçülerine dönüşüm bilgileri verilmiştir. Tek kaynaktan aktarılan bu bilgiler, mevcut hâliyle faydalı olsa da başka kaynaklardan istifadeyle ve ölçümlerle teyit edilerek daha da detaylandırılabilir.
Eklerin en uzunu olan Ek 3’te (ss. 175-215) isimleri alfabetik olarak sıralanan 64 adet sahabenin servetleri verilmiştir. Bu zatların mal varlıkları, çeşitli gelirleri, bıraktıkları miras, vakfettikleri ve infak ettikleri mallar ve paralar, kaynaklardan tespit edilebildiği kadarıyla parça bilgiler hâlinde verilmiştir.
Bu ekte yer alan çarpıcı bilgilerden anlaşılan şudur ki sahabe çalışmış, kazanmış, kimisi ciddi şekilde mal-mülk edinmiş ama mallarını Allah yolunda cömertçe infak da etmiştir. Hulefâ-yi Râşidîn devrinde, ticaret, fetihlerden elde edilen ganimet ve devletin verdiği atâ, câize ve iktâlar sayesinde sahabe nesli, ekonomik olarak rahat bir yaşam sürmüştür. Ebû Zer el-Gıfârî gibi en zahit sahabilerin de hayatlarını sürdürecek kadar mal varlığına sahip oldukları ve kimseye avuç açmadıkları görülmektedir. Dolayısıyla Ebû Zer’in eleştirilerinin, Müslümanların dünyevileşmesine dair endişesinden kaynaklandığı, malın kazanılma ve kullanılma tarzıyla ilgili olduğu yoksa özel mülkiyetin kendisine karşı çıkmadığı söylenebilir (s. 192, 62, 161).
Ek 4’te (ss. 217-222) Hz. Ömer’in servetlerine kısmen veya tamamen el koyduğu 23 adet devlet görevlisi hakkında bilgi verilmiştir. Yazarın da dikkat çektiği üzere, bu zatların yetkilerini kötüye kullanarak maddi çıkar sağladıkları hukuken ispatlanmış değildir. Muhtemelen mal varlığı ciddi şekilde artan bazı memurlar hakkında toplumda başlayan söylentiler ve fitne tehlikesi sebebiyle şaibeli servetin müsaderesi şeklinde bir tedbire müracaat edilmiştir (krş. ss. 66-67).
Çalışmanın dil ve üslubu, başlıklarla içeriklerinin uyumu son derece başarılıdır. Yine yazım hatalarının yok denecek kadar az oluşu da okumayı kolaylaştırmaktadır.
Bu çalışmada kullanılan tarihî verilerin tespitinde gerçekten büyük emek harcandığı âdeta iğneyle kuyu kazıldığı görülmektedir. Ancak kitapta, konuya dair verilerin ve bilgilerin tespitinde takip edilen yöntemden bahsedilmemiş ve bu bilgilerin yoğun olarak bir arada bulunduğu kaynakların tanıtımı yapılmamıştır. Şayet yöntem ve kaynaklara dair bu bilgiler girişte verilseydi sonraki araştırmacıların yeni verileri arayıp bulmak için bir yol haritası hazırlamaları daha kolay olurdu. Şu anda yeni çalışmalar için bir ön hazırlık yapmak ancak kitabın zengin dipnot ve bibliyografyasını inceleme yoluyla mümkün olmaktadır.
Özetle eser, mevcut ekonomik koşullar göz önünde bulundurularak Müslümanlar için kurulacak yeni iktisadi sistem için gerekli devlet ve piyasa uygulamasını Asr-ı Saadet dönemini merkeze alarak incelemiştir. Yazar çalışmasında argümanlarını Kur’an-ı Kerim ve Asr-ı Saadet dönemine ait uygulamalarla desteklemiştir. İslam âleminde süregelen günümüz koşullarına uygun iktisadi arayışa rehberlik edebilecek çalışmaların oldukça az olduğu göz önünde bulundurulduğunda, Sosyal Servet: İslamda Yönetim-Piyasa İlişkisi adlı eserin, Türkiye’deki İslam İktisadı yazınına hatırı sayılır bir katkı yapacağı söylenebilir.
[1] MUROD ABDIKHALIKOV Bursa Uludağ Üniversitesi Yüksek lisans öğrencisi, imperiyal92@gmail.com.