İslam İktisadına Giriş (Kitap Özeti)

0
322

Hilal KEMAN

Bu kitap altı bölümden oluşmaktadır. 23 yıl önce yazılmış olmasına rağmen güncelliğini kaybetmemesi, yazarın oldukça açık bir dille yazması, kitabın içeriğinin var olan iktisat müktesebatında çalışılan konuların İslam iktisadının yaklaşımıyla eke alınmış olmasından ötürü kıymetlidir.
Yazar, kaynak dağılımının insanların ihtiyaçlarına göre değil finansal kriterlere göre yönlendirildiğini, ancak birçok alanda finansmana ihtiyaç duyulduğu ve gerekli finansmanın faizsiz kullanılamadığını ifade etmiştir. Bunun ardından 21. Yüzyıl insanının en zorlu görevinin faizsiz bir finans mekanizması icat etmek olduğunu beyan etmektedir. Bu mekanizma icat edilirse paranın insana hakim olmadığı, insanın paraya egemen olacağı dönemin gelebileceğini açıklamıştır. Faizsiz finansmanın birçok sorunu ortadan kaldıracağını savunan yazar, bu fikir ne kadar ütopik görünse de tarihte hayal ve imkansız gibi görünen köleliğin kaldırılması, herkes için eğitim gibi fikirlerin gerçekleştiğini örnek göstererek faizsiz bir dünya vizyonunun da gerçekleşebilir bir hayal olduğunu gözler önüne seriyor.

GENEL BAKIŞ

Yazar, bu bölümde İslam’ın herkese ve tüm milletlere eşit imkânlar sunduğunu, İslam’ın serbest piyasa ekonomisini savunduğunu ve bir devlet müdahalesinin ekonomi üzerindeki güçlü etkisini engellenmesini sağladığından söz etmiştir. Ve insanın yeryüzünde Allah’ın halifesi olarak bulunduğu bu sebeple her hareketinden Allah’a karşı sorumlu olduğunu, İslam’ın her seviyede hesap verebilirlik sistemi öngördüğünü vurgulamıştır.
Kapitalist sistem maddeye aşırı değer vermektedir. Ancak İslam iktisadı asıl önemi ahlaki gelişime verip maddi başarılara ikincil derecede önem atfetmiştir. Kapitalizm, özel mülkiyeti başkasının malına zarar vermedikçe mutlak hak kabul eder ve istedikleri gibi harcama özgürlüğü tanır. Ama İslam mutlak mülkiyet hakkını sadece Allah için tanır. İnsanlara da yeryüzünde kaynaklardan yararlanma imkanı tanınmıştır ancak rızkını helal yolla kazanmalıdır ve kazancını istediği şekilde tüketmekte özgür değildir. Kaynakları uygun şekilde kullanma hususunda Allah’a karşı sorumludur. Kapitalist iktisat ekonomik problemlere şovenist bir yaklaşım getirmiştir. Her devlet diğer devletlerin çıkarlarını gözetmeksizin sadece kendi çıkarına uygun politikalar izlemekte, ekonomik kararlar almaktadır. İslâmî görüşe göre, dünya tüm insanların istifadesi için yaratılmıştır. Bu sebeple her insanın başkalarına olumsuz tesir edecek ekonomi politikaları oluşurken istişare etmeleri, işbirliği yapmaları gerekir.
İktisadi güç günümüzde faiz gelirinin refahın fakirden zengine doğru akmasına neden olması, az risk ile büyük sermaye toplama imkanları ve teknolojinin faydalarının büyük tekelci şirketlere tahsis edilmesi sebebiyle kapitalist ekonomilerde birikmiştir. Ve eksik istihdamı gidermek için yatırımları teşvik etmeye, yatırımları teşvik için de aktif kamu müdahalesine ihtiyaç duyulur. Özel sektör de mal ve hizmet satışını artırmak zorunda hissederek reklamlarla suni talep yaratmaya çalışır.
İslam, arza ve talebe dayalı serbest piyasa önermektedir. İktisadi gücün birikmemesini sağlar, birikecek olursa da etkisini azaltır.
Kapitalist sistemde para mübadele aracı olmanın yanında meta olarak ta değerlendiriliyor. Diğer metalar gibi onun da fiyatı var. Bir kimse veya bir ülke borç alacağı zaman aldığı borç için de para ödemek zorunda bırakılıyor. Buda zengin kesime yüklü bir kaynak akışı sağlıyor. Gelişmekte olan ülkeler, kaynak sağlamak için borç aldığında %50 civarında faiz de ödüyor. Önceleri faiz ve enflasyonun ters orantılı olduğu düşünülüyordu ama artık doğru orantılı olduğunu araştırmalar bize göstermektedir. Hükümetler kalkınma için büyük borçlar alır, bunu ödemek için gerekli kaynağa da sahip değildir ve bu durum da enflasyona sebebiyet veren açık finansmana yol açmaktadır.
İslam, kaynakların tükenmediği daha çok var olan kaynakların korunması üzerine bir ekonomi tasavvur eder.
Yararlı bilgiler insanlarla doğrudan doğruya paylaşılmalıdır. Bu iş birliği içinde dostça bir dünya oluşmasına katkı sağlayacaktır.

İSLAM İKTİSADININ DOĞASI

İslam iktisadına olan ilginin artışının birkaç sebebi var. Birincisi, ana akıma olan memnuniyetsizliktir. İkincisi, ana akımın sığ ve insan doğasına ters varsayımlara sahip olmasıdır. Üçüncüsü, kapitalizm sömürge döneminde birçok sosyal problemleri gözardı etmiştir. Dördüncüsü, uluslararası iktisadi düzende sömürünün kurumsallaştırılmasıdır.

İslam iktisadı, insanın ekonomik problemlerine yeni bir bakış açısı sunmakta, adil ve daha insancıl medeniyete öncülük etme potansiyeline sahiptir. Bunun yanında İslam iktisadı alanında teorik çalışmalar bazı sebeplerden dolayı yetersiz kalmaktadır. Birincisi, bu konunu gelişiminde öncülük edecek müslümanlar travma geçirmiş ve Batı nın politik egemenliği de müslümanların sorgulama ruhuna zarar vermiştir. Bu da müslümanların bilgi geliştirmesine engel olmuştur. İkincisi, bütün öğrenim alanlarında Batı nın egemen olmasıdır. Üçüncüsü, İslam iktisadının varsayımlarını test edebilmek için yeterli deneysel veri bulunmamaktadır.  Dördüncüsü, profesyonel iktisatçılar müslüman iktisatçıların neyi savunduğunun farkında değildirler. Beşincisi, müslümanların bazısı da kapitalizm, sosyalizm ve İslam ın karışımı olması gerektiği fikrine kapılmıştır.

Yazar bu bölümde İslam iktisadının tanımını şu şekilde yapmıştır: “İslam iktisadı, yeryüzündeki kaynakların, iş birliği ve katılım temelinde organize edilmesiyle gerçekleştirilen, insan felahının incelenmesini amaçlamaktadır.”(s.36)
Bu tanımda 3 temel kavram bulunmaktadır: felah, kaynaklar, iş birliği ve katılım.
Felah çok geniş bir kavramdır. Terim olarak gelişmek, mutlu olmak, amaca ulaşmak gibi anlamlara gelmektedir. Felahın koşulları dört başlıkta sınıflandırılmıştır: manevi, iktisadi, kültürel, politik.
Manevi koşulları: huşu, takva, zikir, tövbe, tezkiyedir.
İktisadi koşulları: infak, faiz yasağı, sorumluluk ve vaatlerin yerine getirilmesi, adalet, girişimdir.
Kültürel koşulları: namazın ikamesi, ilim, namus, alkol ve kumar yasağı, çevre temizliği, iyiliği emretmek kötülükten nehyetmek, boş işlerden kaçınmaktır.
Politik koşulları: Allah yolunda mücadele ve devletin rolüdür. Felah, herkese makul bir hayat ve temiz bir çevre sağlamak ve bunun yanında insan davranışlarını İslami norm ve değerlere göre yeniden şekillendirmeyi ifade eder.

Kaynaklar, Allah yeryüzüne insanın kullanımı için yaratmıştır. İnsan kaynakların gerçek sahibi olmadığı için kaynakların kullanımında Allah’a karşı sorumludur. İslam iktisadının amacı kıt kaynakları sınırsız ihtiyaçları karşılamak üzere dağılımıyla değil, insanın felahı ile ilgilenir. İslam yeryüzündeki kaynakların insan felahı için yeterli olduğunu iddia eder. Herhangi bir yerde kıtlık oluşursa kaynakların yeniden dağıtılması, üretimin genişletilmesi ve teknik bilgilerin geliştirilmesiyle bu kıtlığın ortadan kaldırılabileceğini savunur.

İş birliği ve katılım, Allah kainatı bir düzen ve iş birliği içerisinde yaratmıştır. Gece gündüzü ay güneşi takip eder ama birbirinin önüne geçmez. İnsanlarda kainatta olduğu gibi iş birliği içerisinde hareket edip birbiriyle yardımlaşmalıdır. İslam bunun üzerinde durur. İnsanlar bir vücudun organları gibi düşünülür. Hepsi birbiriyle uyumlu ve düzenli bir şekilde çalışmalıdır.

İslam iktisadının kaynakları Kur’an-ı Kerim, Peygamber Efendimizin(s.a.v) sünnetleri, İslam Hukuku, Müslümanların tarihi, gerçek hayat verileridir.

İSLAM İKTİSADININ METODOLOJİSİ
İnsan kendisi için neyin daha hayırlı olduğunu bilemez, tam bilgiye ancak Allah sahiptir. İnsanın bilgisi eksiktir ve her birey hayatta kara alırken yol gösterici bir rehbere ihtiyaç duyar. Bu sebeple İslam iktisadı ana akım iktisattan farklıdır ve İslam iktisadı metodolojisine ihtiyaç duyulur.
Metodolojinin temel işlevi insana hakikate ulaşmada yardımcı olmaktır. Kur’an ve sünnet İslam iktisadının özüdür. Bunlar doğrudur ve İslam iktisadı bunları doğru kabul eder. Kur’an ve sünnetten yola çıkarak iyi metodolojiler oluşturulmuştur fakat zaman geçtikçe insanların hayat koşullarının değişmesiyle alimlerin oluşturduğu metodolojilerin bir kısmı geçerliliğini yitirmiştir. Bu nedenle günümüzde metodolojileri gözden geçirmeye ihtiyaç vardır.
Tümdengelimli akıl yürütme, ekonomik ajanların gelecek hakkında tam bilgiye sahip olduğunu söyler. Bu İslam iktisadının kabul edebileceği bir şey değildir. İslam iktisadında tümevarımsal akıl yürütme yöntemine başvurulur.
İslam iktisadı model geliştirme yolunda şu şekilde ilerler. Tarihsel ve kurumsal olarak insan davranışlarını gözlemlemek ve mevcut bilgi temelinde hipotez geliştirmek İslam iktisadı için tek rasyonel yaklaşımdır.
İslam iktisadında genel bir teori kurulamaz çünkü bu ekonomi ancak vücut bulduğunda izah ve analiz halini alabilecektir. Dolayısıyla İslam iktisadına geçiş teorisi, İslam iktisadının genel teorisinin ön koşuludur.

UYGULAMADA İSLAM İKTİSADI
Günümüzde İslami bankalar, zekat, sigorta, vakıf ve hisbe kurumları bulunmaktadır.
İslami bankalar ülkelere faizsiz finansman sağlamak amacıyla kurulmuştur. İlk Cidde’ de İslam Kalkınma Bankası kuruldu. Daha sonrasında İslam ülkelerinde birçok özel İslami banka kurulmuştur. Sabit ve belli bir getiri sağlayan finansman tekniklerine başvurdukları sebebiyle faizi kaldırmadıkları sadece işlemlerin ismini değiştirdikleri yönünde eleştiriler de mevcuttur.
Zekat, müslümanların servet ve tarımsal gelirlerinden alınan zorunlu vergilerdir. Müslümanlık tarihi boyunca var olmuştur. Ancak sömürge döneminde ihmal edilmiştir. 2. Dünya Savaşı ndan sonra bu kurumun canlandırılması için harekete geçildi.
Çağdaş sigorta kurumu İslami ilkelere uymamaktadır. Bütün poliçelerin birbirlerinin zararını karşıladığında İslam’ ın mesaj ve ruhuna yakın olacağı önerilmiştir.
Vakıf, bir mülkiyetin kalıcı olması ve belli yararlanıcılar tarafından erişilebilir kılınmasıyla kurulan bir kurumdur. Osmanlı’ da çok iyi bir derecede geliştirilmiştir. Son yirmi yılda da en iyi örnek çok sayıda faydalı ve aktif vakıfların kurulduğu Türkiye’dir.
Hisbe, müslüman devletlerin piyasalarını denetlemek, belediye hizmetleri sağlamak ve küçük utuşmazlıkları çözmek amacıyla İslam’ ın ilk günlerinde kurulmuştur. Sömürge hükümetleri hisbenin işlevlerini seküler bakanlıklara devredene kadar varlığını sürdürmüştür. Pakistan değiştirilmiş bir şekilde olsa da bu kurumu canlandırmaya çalışan tek müslüman ülkedir.