Tasarruf Finansman Şirketlerinin Tasfiyeleri Üzerine Bir Değerlendirme

0
3528

2 Temmuz 2021 Cuma günü Resmî Gazetede yayımlanan Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu’nun (BDDK) kararı ile 21 tasarruf finansman şirketinin (önceki yaygın adıyla faizsiz konut edindirme sistemi) tasfiyesine karar verildi. Kimileri, suçlunun bu zamana kadar bu şirketlerle ilgili işlem yapmayan BDDK olduğunu, kimileri bu şirketlere para yatıran insanları, kimileri de insanları faizsiz olduğunu söyleyerek kandırdığını iddia ettiği şirketleri suçlu buluyor.

BDDK’nın bu kararı ile ilgili sürecin gelişimine bakmak kararı daha sağlıklı yorumlamaya imkân verecektir. Bunun için en az 5 yıl öncesine gitmemiz gerekir.

Düzenleme sürecinin gelişimi nasıl oldu?

20 Mayıs 2016 tarihinde BDDK ile Sakarya Üniversitesi İSEFAM ortaklığıyla Tasarrufa Dayalı Faizsiz Finansman Çalıştayı düzenlendi. Bu çalıştayda tasarrufa dayalı finans konusu enine boyuna tartışıldı. Sistemin riskleri, fıkhi açıdan mahzurlu yönleri vb. konular masaya yatırıldı. Çalıştayın yapılmasının en önemli gerekçesi BDDK’nın konu ile ilgili bir mevzuat hazırlığıydı ve çalıştay yaparak bütün paydaşların fikrini almak da BDDK’nın talebiydi. O yıllarda, yani 5 yıl önce bu hazırlık başlamıştı. Fakat 2016 yılından beri söz konusu mevzuat bir türlü tamamlanamadı. Ta ki 7 Mart 2021 tarihine kadar. En nihayetinde 7 Mart 2021’de 6361 sayılı  “Finansal Kiralama, Faktoring ve Finansman Şirketleri Kanunu”nda değişiklik yapılarak tasarruf   finansman   şirketleri bu kanuna eklendi ve bir mevzuata kavuşmuş oldu. Söz konusu kanun kapsamında bu şirketlerin düzenleme ve denetimi BDDK’nın yetkisine bırakıldı.

Kanunun düzenlediği en önemli hususlardan biri tasarruf finans faaliyeti yürütecek şirketlerin sahip olması gereken asgari sermaye şartıydı. Buna göre “Tasarruf finans faaliyeti yürütecek şirketlerin ödenmiş sermayesinin en az yüz milyon Türk lirası olması” gerekiyordu.  Kanun çıktığında 35 şirketten sadece birinin ödenmiş sermayesi 100 milyon TL’nin üzerindeydi. Kanun, şirketlerin 100 milyon TL asgari sermaye şartına intibaklarının sağlanması için 6 aylık bir süre de öngörüyordu. Bunun için şirketlerin kanun yürürlüğe girdiği tarihten itibaren 1 ay içinde BDDK’ya başvurarak mali durumlarını en geç  altı   ay   içinde   Kanun   hükümlerine   uygun   hâle   getireceklerini   veya   müşteri   hak ve menfaatlerini zarara uğratmadan tasfiye olacaklarına dair bir plan sunmaları gerekiyordu.  Planın  BDDK tarafından uygun görülmesi   hâlinde   gereken   işlemleri   planda   belirlenen   süreler   içerisinde   yerine   getirmek zorundaydılar. “Faaliyetlerini kanun hükümlerine uygun hâle getirmeyenler veya sunduğu plan Kurul tarafından yeterli görülmeyenler” hakkında BDDK’nın tasfiyesine kararı verebileceği de kanunda ifade edilmekteydi.

BDDK, kanunun yürürlüğe girdiği tarih olan 7 Mart 2021’de duyurusunu yayımlayarak kanuna intibak etmeleri için tasarruf finansman şirketlerine 1 ay süre verdi. İntibak için istediği bilgi ve belgeleri yayımladı. Dosyada üç olasılığa göre bir plan hazırlanması gerekiyordu. Bunlar; intibak planı, birleşme veya devir planı, tasfiye planı idi. Şirketlerin bu üç plandan birini seçerek başvurularını gerçekleştirmesi gerekiyordu. 1 aylık sürenin sonunda BDDK intibak için başvuran şirketlerin listesini yayınladı. Bu şirketlerden 23’ü kendi başlarına, 12’si ise ikili veya üçlü gruplar halinde birleşme suretiyle intibakı seçtiler. Yani şirketler 6 ay içerisinde kanuna intibak etmek için planlarını BDDK’ya ilettiler. BDDK şirketlerden, intibak planında şu gibi hususlara yer vermesini istedi:  “Sermaye gereksinimi, Likidite gereksinimi, Kurumsal yapı gereksinimi, Risk yönetimi gereksinimleri, Raporlama gereksinimleri, Bilgi sistemi gereksinimleri ve bu gereksinimlerin nasıl karşılanacağına dair açıklamalar; intibak planının tarihlendirilmiş aşamaları; şirketin mevcut mali durumunu gösteren yeminli mali müşavir veya serbest mali müşavir tarafından onaylanmış en son mali tabloları, tasarruf fon havuzu hesapları ile şirket hesapları arasında şirket hesapları lehine bir kaynak aktarımı varsa şirket hesaplarına geçen toplam tutarın nasıl, hangi kaynakla ve ne kadar sürede giderileceğine dair açıklama vb.”  Sıra BDDK’nın bu intibak planlarının uygun olup olmadığını incelemesine geldi.

Tasarruf Finansman Şirket Müşterileri Tasfiyeden Nasıl Etkilenecek?

2 Temmuz 2021 tarihinde BDDK 21 şirketin, tasfiye komisyonu kurularak tasfiyesine, 8 şirketin iradi tasfiye kararıyla tasfiyesine, 6 şirketin ise intibak sürecinin devam etmesine karar verdi. Bu 21+8 şirketin tasfiyesine ilişkin açıklamasında, bu şirketlerin intibak planını yeterli görmediğini belirtti.  Tasfiyesine karar verilen 21 şirket, BDDK ve TMSF tarafından atanan üyelerden oluşan bir tasfiye komisyonu kurularak tasfiye edilecek (madde 50/A). Bu komisyon şirketlerin tasfiye süreçlerini yönetecek. Bu 21 şirketin müşterisi ise kanunda belirtilen tasfiye komisyonuyla ilgili maddeler uyarınca “finansman kullanma haklarını kullanamayacak”. Fakat sisteme yatırmış oldukları paraları alabilecek.

Tasarruf Finansman Şirketlerinin Gelişimi

Tasarruf finansman şirketleri ile ilgili mevzuat çalışmaları ve BDDK’nın kararına nasıl gelindiğini kısaca açıklamış olduk. Şimdi de Tasarruf Finansman Sektörünün (TFS) nasıl geliştiğine kısaca bakalım.

TFS’nin Türkiye’deki gelişim seyri incelendiğinde bu sistemi ilk uygulayan kurumun Emin Evim olduğu ve sistemin 1991 yılında başladığı görülmektedir. 1991 yılından bugüne ise 35’ten fazla tasarrruf finansman şirketi kurulmuştur. Bu şirketlerin neredeyse büyük çoğunluğu 2018 yılından sonra faaliyete başlamıştır. TFS sektör büyüklüğü 2016 yılında 2 milyar TL iken bu rakam yeni kurulan şirketlerle beraber 2019 yılında 15 milyar TL’ye yükselmiştir tasarruf finansman şirketlerinin kuruluş tarihleri aşağıdaki şekilde verilmiştir.

Sistemin ortaya çıkışından itibaren 25 yıl boyunca sadece iki şirketin faaliyet göstermesine karşın bu tarihten itibaren bu şirketlerin sayısının belirgin bir şekilde çoğaldığı görülüyor. Bunun sebebi olarak tasarruf finansman şirketlerinin, bankalar gibi bazı sermaye yeterlilik oranlarını sağlama mecburiyetlerinin olmaması, bankaların tabi olduğu bazı kısıtlamaların bu şirketlerden istenmemesi, özetle bu şirketlerin fon toplayıp fon kullandırma faaliyeti yapmalarına karşın fon toplayan kuruluşların tabi olduğu yasal kısıtlama ve denetimlere tabi olmamasının bu şirketleri çok kârlı ve esnek hale getirmesi olduğu söylenebilir. Özellikle kredi faiz oranlarının yüksek olduğu dönemlerde bankadan kredi kullanmanın maliyeti arttığında bu sisteme yönelik ilgi daha da artıyor ve müşteri potansiyeli fazlalaşıyor. Son iki yılda kurulan şirket sayılarının bu denli artması da hem kredi faiz oranlarının yükselmesine hem de BDDK’nın kanun hazırlığını bilmelerinden dolayı kanun çıkmadan bir an önce faaliyetlerine başlama isteğine bağlanabilir.

Sektördeki firmaların ödenmiş sermayelerine bakıldığında en büyük firmanın ödenmiş sermayesinin 300 milyon TL , kalan diğer bütün firmaların 100 milyon TL’nin altında ödenmiş sermayelerinin olduğunu görüyoruz. Hatta bazı firmalar 12.500TL, 25.000TL, 100.000TL gibi çok küçük rakamlarla piyasaya girmiş. Tasfiye edilen çoğu şirketin de asgari sermaye şartı olan 100 milyon TL’yi sağlayamadığı veya sağlayamayacağının anlaşılması üzerine tasfiye edildiği kanaatindeyiz. Aşağıdaki tabloya bakıldığında en az ödenmiş sermaye sahip son 11 firmanın tamamının tasfiye listesinde yer aldığı görülüyor.

Kaynak: Türkiye Sicil Gazetesi ve İstanbul Ticaret Odası Bilgi Bankası

Tasfiye Kararları Ne Anlama Geliyor?

Bazı kesimler, BDDK’nın tasfiye kararlarını Çiftlikbank, Thodex gibi dolandırıcılık olaylarıyla benzeştiriyor. Halbuki ortada dolandırıcılık ile ilgili herhangi bir işlem yok. BDDK’nın tasfiye kararlarının, bu şirketlerin belli yükümlülükleri yerine getirmemesinden kaynaklı olduğunu yukarıda açıklamaya çalıştık. Yani aslında dolandırıcılığa yol açmadan önlem alma mahiyetinde. Bu zamana kadar bu şirketlerle ilgili dolandırma vakasının olduğunu da duymadık. Vatandaşın parasını alıp yurt dışına kaçan bir örnek bilmiyoruz. Şirket ile tüketiciler arasında anlaşmazlıktan kaynaklanan şikayetlerin olduğunu ve son dönemde arttığını biliyoruz. Teslimatta gecikme, organizasyon parasını geri alamama, sistemden çıkıldığında yatırılan paranın geç verilmesi gibi konularda şikayetler yoğunlaşmaktadır. Bu şikayetlerin de pek çoğu sistemin yasal mevzuatının olmaması ve standart kuralların belirlenmemiş olmasından kaynaklanıyor. Kalkıp da bunu Çiftlikbank ya da Thodex gibi vakalarla benzeştirmek tamamen abesle iştigaldir. Zira eğer ortada bir dolandırıcılık olsaydı 1991 yılından beri sektörde faaliyet gösteren firma olamazdı. Bu şirketlerle ilgili son birkaç yıldır tüketicilerin şikayetlerinin arttığı bilinen bir durum fakat konuyu “insanları faizsiz diye kandırarak dolandırıyorlar” şeklindeki bir algıya götürmek çok makul bir tavır olarak görülmüyor. Konuyu “faizsiz” olmasına vurgu yaparak, bütün “faizsiz kuruluşlar dolandırıcıdır” boyutuna getirmeye çalışanların olduğunu da görüyoruz. Bu tür bir algının oluşturulmasına müsaade etmemek gerekir. Zira bu tür bir algının Türkiye’de katılım finans sektörünün gelişimi için bu zamana kadar atılan adımları zayi etme tehlikesi olduğu gibi sektörün gelişimini de olumsuz etkileme ihtimali bulunmaktadır.

BDDK’nın tasfiye kararı kanunun kendisine verdiği görevin bir sonucudur. BDDK, kanunun verdiği yetkiye dayanarak sektörü denetim ve gözetim altında tutma faaliyetini icra etmiştir. Kanunda şirketlerin uyması gereken şartların uygunluğu ayrı bir tartışma konusudur. Özellikle asgari 100 milyon şartını yüksek bulanlar, bu rakamın daha aşağılara indirilmesi gerektiğini söyleyenler de olmuştur. Fakat kanun çıktıktan sonra bunu tartışmanın da anlamı kalmamıştır. BDDK’nın intibak planını yeterli görmeyerek tasfiye kararı verdiği bu şirketler de büyük olasılıkla asgari sermaye şartını sağlayamayan şirketlerdir. Ancak BDDK’nın tasfiye gerekçelerini yayınlaması ve bir muğlaklığa mahal bırakmaması gerekmektedir. Şunu da ayrıca belirtmek gerekir 29 şirketin tasfiye kararlarının bir sebebi de kamu otoritesinin mevzuat çıkarmada geç kalmışlığının bir sonucudur. Kamu otoritesinin en az 5 yıldır bu mevzuatı çıkarmamasının/çıkaramamasının oluşturduğu mağduriyetler söz konusudur. Kanun şimdi değil de 5 yıl ya da 3 yıl önce çıksaydı bu kadar şirket tasfiye sürecine girmeyecekti. Tasfiye edilen şirketlerdeki çalışanların durumu, bu şirkete para yatıran müşterilerin durumu ve oluşabilecek mağduriyetlerin ağırlığı bu boyutta olmayacaktır. Özetle kanunun getirmiş olduğu düzenlemeler yerinde ama geç yapılmış düzenlemelerdir. Gecikmenin getirdiği nispi olumsuzlukları süreç içerisinde tecrübe edeceğiz.

İntibak süreci devam eden 6 şirketin de faaliyetlerini, çalışma prensiplerini, sözleşmelerini, atıl fonların yönetimini fıkhi esaslara bağlı kalarak titizlikle gözden geçirmeleri gerekmektedir. İslami finans alanında yapılacak en ufak bir hatanın boyutları, büyüyerek karşımıza çıkmakta ve sorun İslama/İslami finansa mâl edilmeye çalışılmaktadır.

Dr. Öğr. Üyesi Salih Ülev,

Sakarya Üniversitesi İslam Ekonomisi ve Finansı Uygulama ve Araştırma Merkezi

salihulev@sakarya.edu.tr